DOSTLUK
Dostluk yalnızca zor zamanlarda
omuz vermekle değil, güzel anlarda da
yürekten sevinmekledir. Dostun mutluluğu
karşısında içimizde açıklayan bir sızı
oluşur.
Başkasının mutluluğuna sevinememenin
utancı mı, yoksa kendi iç dünyamızdaki bir
eksikliğin yankısı mı?
Rahatsızlık duyması, kendisiyle
alakalıdır. Bu bir aynadır. O aynada,
hayalini kurup da gerçekleştiremediği
hedefler, ertelenen umutları veya
kaybedilen cesareti görürüz.
Dostun mutluluğu, kendi eksikliğimizi
yüzümüze vurur. Bu durum, bir kıyaslama
mekanizmasını devreye sokar: “Ben neden
o noktada değilim?”
İçimizde bir boşluk taşıyorsak, bu
boşluğu bir başkasının mutluluğuyla
dolduramayız. Daha da görünür hal alır.
Rahatsızlığın kaynağı, dostun başarısı
değil; aksine, kendimizle çatışmamızdır. İç
huzuru olmayan bir yürek, ne başkasının
sevinciyle coşabilir ne de onun hüznüne
ortak olabilir.
Bu hissi bastırmak çözüm değildir.
Bastırılan her duygu bir gün başka bir
biçimde su yüzüne çıkar.
Kendimize şu soruyu sorabiliriz:
“Gerçekten ne hissediyorum? Bu duygu
bana neyi anlatmaya çalışıyor?”
Rahatsızlığın temelinde yatan kendimizi
gerçekleştirememiş olmanın ağırlığıdır.
Belki hayallerimize giden yolda pes
etmişizdir. Mutluluğu hak etmediğine
inanırız.
Bizi bile haketmiyordur.
İşte bu noktada, dostun başarısı bize
sadece onun hikâyesini değil, kendi
hikâyemizi de hatırlatır.
Dostun başarısından ilham almak,
kıskançlık duymaktan çok daha güçlendirir.
Dostluk, rekabet değil; paylaşımdır.
Dostun mutluluğu, senin mutlu olabilmen
için bir kapı aralar. Onun başarısı, senin de
başarabileceğine işarettir.
Dostluk sadece birlikte ağlayabilmek
değil, sevinci de paylaşabilmektir. Gerçek
dostlar, birbirlerinin mutluluğunu çoğaltır.
Seni rahatsız ediyorsa, başarıyı kendin için
ışık olarak görme zamanı gelmiştir.
Başkasının ışığından korkmak yerine,
o ışığın yolumuzu aydınlatmasına izin
vermeliyiz.
Dostun kederi, kendimizi onun yerine
koymamızı sağlar; onun yarasını kendi
yaramız gibi hissederiz. Acının evrensel bir
dili vardır. Bizi birbirimize yakınlaştırır.
Dostun başarısına sevinmek kıyaslama
riskini artırır.
Başarı, bireysel çabanın sonucu. Başarı
yapamadıklarımızla karşılaştırıldığında
rahatsızlık yaratır.
Dostun mutluluğu karşısında duyulan
zorluk “Ben neden aynı yerde değilim?”dir.
Acıya üzülmekte tehlikeli kıyaslama
yoktur. Dostun düştüğü yerde bizim üstün
olmamız söz konusu değildir. Sevinç,
tersine, “ben ve o” arasında bir çizgi çizer.
O çizgi, bizi ya gururlu bir dostluğa ya da
kıskanç bir uzaklığa iter.
Bunun kökeninde insanın kendine
olan güvensizliği yatar. Kendi iç huzurunu
bulmuş biri, başkasının mutluluğunu tehdit
görmez. Kendi eksikliklerine takılı kalan
dostun mutluluğunu “kayıp” gibi algılar.
Dostun başarısına sevinememek, aynı
zamanda toplumun yüklediği rekabetçi
bakış açısının sonucudur. Çocukluktan
itibaren kıyaslanarak büyüdüğümüzden
başarı bireysel üstünlük olarak görünür.
Gerçek dost kıyaslamaları aşmalıdır.
Dostun mutluluğunu içtenlikle
paylaşabilmek, büyüklük ve olgunluk ister.
Sevinci kıyaslamadan paylaşabilen dostlar,
ruhları zenginleştirir.
Sevinmek zordur, başarı kıyaslamaya
davet eder.
Daveti reddedip dostluk bağına
sarılmak, ruhun büyümesi için fırsattır.