ÖKSÜZ OZAN Asıl adı Ahmet Yıldırım

ÖKSÜZ OZAN Asıl adı Ahmet Yıldırım

ÖKSÜZ OZAN Asıl adı Ahmet Yıldırım olan âşık ÖKSÜZ OZAN, 5 Mayıs 1964 tarihinde Ağrı ilinin Eleşkirt ilçesine bağlı Aydoğdu köyünde doğmuştur. Çiftçi bir ailede doğan âşığın babasının adı Hasan Yıldırım ve annesinin adı Rüveyda Yıldırım'dır. 13 kardeşin sekizincisi olarak dünyaya gelir. Kardeşlerinin adları Mustafa, Gülsefa, Mehmet Zeki, Gülinaz, Gülhanım (1957-1958), Gülhanım (1961-1962), Gülperi, Kenan, Ahmet, Sevgi (1967-1968), Adnan (1969-1990), Çiğdem ve Ayhan'dır. Ahmet Yıldırım, İlkokul 4. Sınıfa kadar Aydoğdu’da okumuştur. İki tane ilkokul öğretmenleri vardır. 1-2-3 e bir öğretmen. 4-5 başka öğretmen ders verir aynı sınıfta. Sadece Aydogdu’dan değil civar köylerden de çocuklar okumaya gelir. Sınıf oldukça kalabalıktır.

1-2-3 Saadet hoca, 4-5 i Ali hoca okutuyordu. Ahmet Yıldırım 4 e geçtiğinde Ali hoca müdür oldu.

Onun yerine Okula yeni bir öğretmen atandı oda Yaşar hoca. Yaşar hoca o ana kadar yapılmamış, hiç duyulmamış piyes diye bir şey geliştirdi. Okuldaki çocuklara çeşitli görevler dağıttı. Ahmet Yıldırım a hem sesinin güzelliği, hemde anlatılanı çabuk ezberleyip harfiyen uyguladığı için önemli görevi verdi. Hep birlikte bir piyes icra ettiler. Civar köylerden dahi gelip seyretttiler. Çok ses getirdi. İlk defa böyle bir şey görülüyor du. O piyes ve Yaşar hoca Ahmet Yıldırım’ın hayatının geri kalanını inşa eyledi. Şu an Öksüz Ozansa bunu ona borçludur. Sosyal fobiyi yıktı. Özgüveni gelişti, sahne adabını öğrenerek, sahneye alıştı. Korkularını tamamen yenmiş oldu. Orası onun için sanki bir üniversite gibiydi. Tüm cesaretini oradan almıştı.

İlk okul öğretmenleriyle halen görüşmektedir. Çok kaliteli eğitim almışlardır. O okuldan çıkan her bir öğrenci bir yerlere gelmiş. Çeşitli görevler almışlardır. Ağabeyi öğretmen olarak Karaman ilininErmenek ilçesine atanır. Böylelikle Ahmet Yıldırım çocuk yaşında memleketinden ayrılmış olur. Önce Karaman ilinin Ermenek ilçesine, bir süre sonra da Konya merkeze taşınır. 14 yaşına kadar çeşitli eğitimlerin yanında çiftçilik, hayvancılık ve köy işleri yapan Yıldırım, 1978 yılında Konya Tarım Aletleri Sanayiinde sırasıyla; tornacı çırağı, tornacı kalfası, torna ustası olarak görev yapar.

Bu arada askerliğini İzmir-Gaziemir Şoför Eğitim Alayında başladığı, Manisa’da devam ettirdiği vatani görevini, İzmir-Menemen Piyade Alayı’nda tamamlayarak terhis olur. Askerlik dönüşü 1994-1995 yılları arasında Kuşadası Turban Marinada mevsimlik işçi, 1996-1997 yıllarında İstanbul Kilyos Turban’da servis elamanı, 1997 yılında Seydişehir Alüminyum Tesislerinde İşlem Operatörü olarak görev yapar. 2002 yılında Seydişehir Alüminyum Tesislerinin özelleşmesinden sonra kurum değiştirerek Konya Meram Tapu Müdürlüğü’ne memur olarak atanır. Yıldırım, hâlen aynı göreve devam etmektedir. İlkokula memleketinde başlayan Ahmet Yıldırım; ekonomik sıkıntılardan dolayı Karaman ilinin Ermenek ilçesinde sınıf öğretmeni olarak görev yapan ağabeyi Mustafa Yıldırım’ın yanına taşınarak eğitimini burada tamamlar.

Ağabeyinin tayininin Konya’ya çıkmasından sonra, o da Konya’ya nakledilir ve ortaokulu burada bitirir. Bir taraftan çalışırken bir taraftan da açık lisede okumaya başlayan Yıldırım, hiç dönem kaybetmeden liseden mezun olur. Daha sonra üniversite giriş sınavında başarılı olarak Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi İlahiyat Ön Lisans Bölümü’ne kaydolur. Yıldırım, eğitimine devam etmektedir. Ahmet Yıldırım, 1990 yılında dayısının kızı Keziban Aksakal ile görücü usulü evlenir ve bu evlilikten beş çocuğu olur. Çocuklarının adları Arif İnan, Yavuz Ozan, İsmihan, Recep Turan ve Muhlis Afşin’dir. Ahmet Yıldırım Konya’da ikamet etmektedir. Yıldırım’ın âşıklığa başlamasında doğduğu bölgenin etkisi büyüktür. Bölgede aşıklar bayramı diye bir şey duyar. Yanlarında gıptayla imrenerek izler her bir ozanı.

Ne söylerlerse hepsini beynine mıh gibi çakar. Zaten şiire de merakı var. Her bir şiiri okuyup ezberler. Bulamazsa herhangi bir şiir tutar kendisi yazar. (İlk okul 3. Sınıfta öğretmen 23 Nisan şiiri dağıtır. O na kalmayınca da oturur daha çocuk yaşında iken 23 Nisan şiiri yazar. Öğretmeni inanamaz..) Öyle bir çocuktur Ahmet Yıldırım. Duyduğunu ezberleyen. Olmadı şiir yazar yinede katılırdı, geri kalmazdı. Ağrı’ya gelen âşıkların çalıp söylemesini hayranlıkla izler, bir taraftan âşık deyişlerini türkü olarak söylerken diğer taraftan bağlama çalmayı öğrenir. Ailesinin ekonomik sıkıntılarının da onun saz çalıp şiir söylemesinde etkili olmuştur. Bir süre devam ettiği Ermenek ilçesinin Güneyyurt beldesindeki Kur'an kursu ise onun şiirlerinin içeriğini zenginleştirir. İlk şiirlerinde Ahmet mahlasını kullanan Yıldırım, ( usta âşıkların her birinin bir ustası var.

Benim öğreneceğim, beni eğitecek hiç bir ustam olmadı. Ustadan yana öksüzüm) diyerek o andan itibaren ÖKSÜZ OZAN mahlasını kullanmaya başlar. Bir aşıklar bayramında bir şiir yazarak Feyzi Halıcı’nın önüne koyar. Cesareti ta ilkokul da piyes oynayarak kazanmıştır. Özgüveni yüksek çocuklar yetiştirmişti öğretmenleri. Bir ustası olmamasına karşılık "Âşıkların babası" olarak bilinen Feyzi Halıcı’dan saz, söz ve edep öğrenir. Yüzlerce şiiri olan Öksüz Ozan’ın, eserlerinde gezip dolaştığı coğrafyayı dile getirdiği görülür. Gençlik dönemlerinde aşk şiirlerine yönelen âşık, kardeşi Adnan Yıldırım’ın Cudi Dağı’nda teröristlerle girdiği çatışmada şehit olması üzerine millî konulara daha çok yönelir.

Şiirlerinde Mustafa Kemal Atatürk ve Kâzım Karabekir Paşa’nın dışında, Alparslan Türkeş, Feyzi Halıcı, Adnan Yıldırım gibi şahsiyetlerin; Ağrı, Erzurum ve Konya illeri ile bu illere bağlı ilçelerinin ayrı bir yeri vardır. 1999 Kocaeli ve Bolu depremleri onun destan tarzı şiirlerinin sayısının artmasına vesile olur. İlk şiirlerinde Ağrı, Hasankale ve Narman’ın güzelliklerini anlatırken gençlik yıllarında tabiat güzelliklerinin yerini sevda konulu şiirler çok ca yer alır. Şiirlerinde Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı, Arzu ile Kamber ve Leyla ile Mecnun’dan telmih unsuru olarak da söz etmesine bakılırsa sevda konusunun derinliklerine ulaştığı sonucuna varılabilir. O, şiirlerinde içinde bulunduğu toplumun kültürel değerlerinden olan atasözü, deyim, dua, beddua, halk hikâyesi, masal fıkra, halk mutfağı ve geçiş dönemleri (doğum, evlenme, ölüm)’nin örneklerine de yer verir. Şiirlerinin her satırında Türk milletinin millî ve manevi değerlerini bulursunuz.

Öksüz Ozan’ın eserleri arasında, halk şiirinde görülen tür ve şekillerin hemen hepsinin örneğine rastlanır. O, heceli şekil ve türlerin dışında aruzlu türlerden; divan, selis, kalenderi, vezn-i aher ve satranç türünde de şiirler söyler. Âşığın, lebdeğmez türündeki başarılarına son yıllarda hazırladığı muamma ve lügazları da ekleyebiliriz. Öksüz Ozan, 1980 yılından bu yana yapılan Konya Âşıklar Bayramı’nın tamamına katılarak çeşitli dallarda birincilikler kazanır. Ayrıca Türkiye’nin çeşitli il ve ilçelerinde yapılan âşık toplantılarında özellikle atışma, leb değmez ve muamma dallarında başarılıdır. 1991 yılından itibaren Konya ve Türkiye genelinde düzenlenen Âşıklar Bayramı’na katılır. ‘Leb-değmez’, ‘Atışma’, ‘Yılın Yedi Şiiri’, ‘Sözlü Güzelleme’, ‘Muamma’, ‘Cinaslı Şiir’ ve ‘Türkü’ dallarında birincilikleri bulunmaktadır. Öksüz Ozan’ın şiirleri hakkında (Türkmen 1996; Akbaşlı 2003; Kaplan 2018) lisans tezleri de hazırlanmıştır. Çalışmaların ilk ikisi aynı adla hazırlanmıştır.

Şiirlerinin bilimsel açıdan değerlendirilmesi ise Ali Berat Alptekin tarafından hazırlanan Benden Toprak İstenir mi? (2003) adlı kitapta yapılır. Ayrıca Öksüz Ozan Köroğlu, Kerem ile Aslı ve annesinden dinlediği Komşu Kızı ile Afşın adlı halk hikâyelerini de yer verir. Kendisi ustadan öğrenmemiştir ama oğluna usta olmuştur.

Muhabir-

ŞERİFE BOZOĞLAN EKER